Dark Phoenix

J.K. Rowling'in Başyapıtı Harry Potter'ın Devamı Olarak Kurgulanmış Bir Hayran Hikayesi… 20 Yıl Sonra…

Bölüm 10 – Bakanlık’a Giriş…

Sessizlik…

Tek bir çıt bile çıkmıyordu salonda… Mutlak bir sessizlik kaplamıştı bir anda her yanı.

“Olamaz.” diye fısıldadı Harry. “Burnumuzun dibine kadar gelmiş, Bakan’ın odasına girmiş ve bizim bundan haberimiz olmamış olamaz.”

“Korkarım oldu Harry.” dedi Kingsley. “Güvenlik Büyücüsü sorguya çekildi ve Bakanlık’a bizden olmayan birinin kesinlikle girmediğini öğrendik. Bu nedenle bu toplantının daha korunaklı bir yerde yapılması için emir verdim, çünkü…”

“… çünkü hain aramızda olabilir.” diye bitirdi Harry Bakan’ın cümlesini.

“Nasıl oldu bu? Yani… mektubu ne zaman buldunuz, nerede?”

“Aslında ben bulmadım Harry, genç arkadaşımız buldu bu sabah.” diyerek Alexia’yı işaret edince, genç seherbaz ufak bir çığlık atarak elleriyle ağzını kapadı.

Kapalı parmaklarının arasından:

“O mektup… Kapınızın yanındaki sehpanın üzerinde bulduğum mektup mu Bakanım?” diye fısıldadı kapalı parmaklarının arasından anca duyulabilen bir sesle.

“Ta kendisi.” dedi Kingsley, sonra salona döndü; “Miss Arden, kapımın yanındaki sehpada bulduğu mektubu –tabi ki içeriğini bilmeden- alıp masama bırakmış. Kendisiyle odamdan çıkmak üzereyken karşılaştık.”

Alexia birden Harry’e döndü:

“Bakan Bey, Büro’dan birini istemişti, size söylemiştim. Mr. Dawlish beni gönderdi. Gideceğimi bilmiyordum. Mektuba da dikkatli bakmadım. Yanlış yerde durduğunu düşündüğümden masaya koydum. Bilseydim ellemezdim. Mr. Potter ben…”

Kadının bombardıman yaparcasına birbiri ardına söylediği cümleleri, tek elini kaldırarak durdurdu Harry.

“Seni kimse bir şeyle suçlamıyor Alexia. Sakin ol.”

Hafifçe öksürerek lafa karışan Percy Weasley:

“Yine de bir sorgulama gerekecek tabi ki.” dedi.

“Senin bir hatan olduğuna inanmıyorum Alexia, ama sorgulanman gerekiyor Percy haklı.” dedi, kadının korkmuş bakışlarını görünce onu rahatlatma ihtiyacı hissetti; “Sorgulamayı  yapmasını Miss Marin’den isteyeceğim, tamam mı? O nedenle gerilmene gerek yok.”

Alexia Helena’ya döndü ve onun güven verici bakışlarını görünce, Harry’e dönerek başıyla onayladı.

“Mektupta ne yazıyordu Bakanım?” diye sordu sert çehreli bir seherbaz.

“Mektup kısa ve özdü. Kaçırılan kişilerin isimleri, kaçırılma tarih ve yerleri, bir de elbette kaçıranın Phoenix olduğu yazıyordu. Yani hala ana sorumuzun cevabını alabilmiş değiliz. Neden?”

“Peki mektubun Phoenix’ten olduğu kesin mi? Yani bir anka kuyruk tüyü bulmak pek de zor değil. Belki sadece ortalığı karıştırmayı seven biri yapmıştır ya da belki hedef yanıltmaktır amaç.” dedi bir seherbaz.

“Haklı. Hem Bakanlık’tan birine İmperius da yapılmış olabilir.”

“Ayrıca Bakan’ın odasına girilmesini engelleyen bir büyü yok, baksanıza Miss Arden de girmiş elini kolunu sallaya sallaya…”

“Saçmalamayın. Bunu biri şaka niyetine yapmışsa, şaka anlayışında bir sorun var demektir. Biz aylardır bu kaçık herifin peşinden koşalım, sonra başkası tutsun şaka diye geveze bir kuşu hedef göstersin. Olacak iş mi!”

“YETER!” dedi sert bir şekilde Kingsley ve salondaki sesler bir anda kesildi.

“Şaka olsun olmasın, suçlu Phoenix olsun olmasın ve sizler bunu mantıklı bulun bulmayın; gözardı edilecek bir durum değil bu. Elimize -doğru olsun olmasın- bir kanıt geçti ve bunu araştırmayacak değiliz.”

Biraz önce bağırıp çağıran, dalga geçen bütün büyücü ve cadılar, sessiz bir şekilde başlarını sallayarak onayladılar Bakan’ı. Kingsley, tüm yüzleri tek tek inceledi ve memnun olmuş bir ifade yerleşti yüzüne.

“Özür dilerim, Bakan Bey!” dedi yerinde ayağa kalkmış olan Helena, “Bildiğiniz gibi bir süredir Phoenix’i araştırma görevindeyim, birkaç şey söylemek istiyorum, izin verirseniz…”

Bakan başıyla onaylayarak yerine oturdu ve arkasına yaslandı.

“Bildiğiniz gibi Phoenix kilitli kapılardan geçmekte çok başarılı ve bunu bize kanıtlamak onun için bir gösteri halini aldı. Bu nedenle, eğer Bakan’ın odasına girme şansı varsa, eminim bunu yapabileceğini gözümüze sokmaktan geri kalmayacaktır.”

Birkaç onay içeren mırıldanma duyuldu. Helena devam etti:

“Ayrıca Bakan’ın odasında da pek çok koruma büyüsü mevcut. Eğer Bakan Bey odasından çıkmadan bu büyüleri aktif hale getirdiyse, odaya giren birinin varlığından haberi olur.”

Helana kendisine dönünce:

“Evet aktif hale getirmiştim. Bu nedenle, odama birinin girdiğini fark edip geri döndüğümde, orada Miss Arden’i buldum.” dedi Kingsley.

“Peki Alexia’dan önce herhangi bir uyarı almış mıydınız?”

“Hayır.”

Salondakiler arasında fısıldaşmalar dolandı.

“Belki de Miss Arden’e İmperius yapılmıştır. Belki de mektubu sadece bulan değil, aynı zamanda bırakan kişidir kendisi.” dedi, Hermione’ye sataşan kötücül bakışlı büyücü.

“Sanmıyorum.”dedi Helena, Alexia’nın korku dolu bakışlarla izlediği büyücüye dönerek, ”Bakan’ın odasındaki sezici büyü, aynı zamanda bizim Gelecek Postası baskı odasına girişi engellemek için yaptığımız büyü. Phoenix bu büyüyü geçebileceğini bize zaten kanıtladı. Bu işi basitçe yapabilecekken, bir seherbazı oyununa alet edip işi karmaşıklaştırmasını beklemek doğru olmaz.”

“O kadar kesin konuşuyorsunuz ki Miss Marin, Phoenix’in yapıp yapamayacağı şeylerin hepsini biliyor gibisiniz adeta.” dedi büyücü sırıtarak.

“Elbette biliyorum Mr. Fawcett, benim işim bu.” dedi Helena gözlerinden kıvılcımlar saçarak adama bakarken.

“Ama anlamıyorum.” dedi Büyülü Taşımacılık Dairesi’nden gelen ufak cadı, “Phoenix’in evcil bir ankası olabilir. Ankalar bir yerde kaybolup başka bir yerde ortaya çıkabilen nadir yaratıklardandır. O da ankasını mektup ve makale taşıması için kullanıyordur. Hatta belki de olay yerine kendisi geliyordur bu sayede; anka ile seyahat ediyordur. Kuyruk tüylerinin nedeni de budur. Benim bildiğim sezici büyüler sadece insanları algılıyor gerçi, ama her büyüde istisnalar olabilir.Yani İmperius lanetine veya çok zeki, becerikli olmaya da gerek yok. Neden bu meselenin bu kadar karmaşıklaştığı anlamıyorum?”

Harry içini çekerek ayağa kalktı ve oturması için Helena’ya kafasını sallayarak işaret verdi. Helena, cadının sorusundan allak bullak olmuş bir ifadeyle yerine otururken, Harry sözü devraldı:

“Konu hakkında yaptığımız ilk araştırmaların çoğu, ankaların seyahat şekli üzerineydi zaten. Cidden bunu atlayabileceğimizi düşünmeniz, bu kadar seherbazın zekasını hafife almanız Büro’ya güvensizliğinizden değildir umarım.”

Cadı utanmış bir şekilde kafasını iki yana sallayarak özre benzer kelimeler mırıldandı. Harry konuşmasını salona dönerek sürdürdü:

“Her iki odadaki sezici büyü de, kişinin odaya girişi halinde harekete geçen büyüler. Bu kişi ister cisimlensin, ister bir anka veya anahtar yardımıyla odaya girsin, büyü onu hemen algılardı. Bu nedenle eğer Phoenix, odalara kendisi girdiyse –ki makaleleri değiştirmek için büyü yapılması gerekiyordu, bir ankanın bunu yapmış olması ihtimali düşünülemez-, girdiğini bilirdik. Geriye kalan tek ihtimal İmperius laneti, ki henüz bir şüpheli geçmedi elimize. Şey… Miss Arden dışında.” dedi özür dileyerek Alexia’ya bakıp, “Eğer kullandığı yöntem bu da değilse, başka ne olabileceğini bilmiyoruz; ama sizi temin ederim tüm olasılıkları değerlendiriyoruz.”

Salondaki sessizlik uzarken, Bakan ayağa kalktı.

“Seherbazlarımıza güvenimiz sonsuz. Eminim bu yeni kanıtlar ışığında, bir sonuca ulaşmayı başaracaksınız. Bulduklarınızı benimle hemen paylaşmanızı istiyorum Harry, işler beklediğimizden karmaşık hale gelecek sanırım. Şimdilik toplantıyı bitirelim, seninle de odamda görüşmek istiyorum. Miss Marin de Miss Arden’i sorgulasın. Mr. Weasley!”

Percy boğazını temizledi:

“Beyler, Bayanlar! Toplantı bitmiştir. Lütfen çıkmadan toplantı metnini imzalamayı unutmayın.”

Bölüm 9 – Bağlar Kuruluyor…

“İlk makaleden sonra,” diye anlatıyordu Kingsley,”Phoenix’in makalelerinde gözle görülen bir değişim oldu. Başlarda, sihrin varlığını açıklamanın Muggle’ların da yararına olduğunu söylerken, sonraları “Sihirli Toplumun Özgürlüğü” fikri baskınlaştı.”

“Buna rağmen, ben Muggle’lara karşı bir yazısını da görmedim.” dedi kır saçlı seherbaz. “Yani Muggle düşmanı olsa daha çok belli ederdi bence, Safkanların büyük desteğini alırdı.”

“Kesin bir açıklama yapmasa da ne düşündüğünü belli ediyor bence.” dedi Hermione sinirli bir sesle, “Son makalelerinde, Muggle’ların bir ifritten biraz daha akıllı olduklarına ilişkin bir şeyler yazmıştı.”

“Bir ifritten akıllı olmadıklarını mı düşünüyorsunuz Mrs. Weasley?” dedi sırıtarak odanın karşı tarafından bir büyücü.

“Hayır, ben…”

“Sanırım,” dedi Kingsley, “bu toplantı Muggle’ların zekalarını tartışmanın yeri değil ve Muggle’ların ifritlerle karşılaştırılmasının doğru olmadığında hepimiz hemfikiriz.”

Son kelimeleri Hermione’ye sataşan büyücüye bakarak söylemişti Kingsley, ama büyücü omuzlarını silkerek kötü kötü Hermione’ye bakmaya devam etti.

“Takma Hermione.” dedi Ron, kolunu Hermione’ninkine dolayarak, “Ben senin milyonda birinin, yüz milyar ifritle karşılaştırılamayacağını biliyorum.”

Yanakları kızaran Hermione, sadece Ron’un duyabileceği bir sesle “Sağol” dedi ve kendinden emin bir şekilde, ona bakan büyücüye gözlerini dikti. Bir dakika sonra, pes eden büyücü yanındaki bir başka büyücüyle fısıldaşabilmek için kafasını çevirdi.

“Peki bu insanları neden kaçırdı?” dedi Büyülü Taşımacılık Dairesi’nden gelen cadı şaşkınlıkla. “Aralarından biri de Safkan’dı üstelik.”

“Bizim de araştırdığımız bu.” dedi Harry, “Ama henüz herhangi bir bağ bulamadık bu olaylar arasında.”

“Sizce mümkün olabilir mi?” dedi Alexia.

Ses tonunu ayarlayamamış, heyecanla bağırmıştı.

“Nedir mümkün olabilecek olan Miss Arden?” diye sordu Kingsley.

“Acaba… Büyücüler ve Muggle’lar…be- beraber yaşayabilirler mi?” diye sordu soluk soluğa, yanakları kızararak.

Salonda sessizlik oldu. Herkesin, sihirle karşılaşmış bir Muggle’ın verebileceği muhtemel tepkileri tahmin etmeye çalıştıkları yüzlerinden belli oluyordu.

“Bunu daha önce ben de sorgulamıştım.” dedi Helena, “Mrs. Weasley ile konuşuyorduk ve ona sormuştum. Muggle’ların sayıca üstünlüğünün bir dezavantaj olduğunu söylemişti bana.”

“Evet hatırlıyorum.” dedi Hermione ve Alexia’ya döndü; “Bildiğin gibi bizlerin sayısı onlarınkinin yanında komik kalacak düzeyde ve Muggle’lara karşı sayıca değil, ama güçte üstün olsak bile, pek çok cadı ve büyücünün Muggle’lardan korkmasına yetiyor bu durum.”

“Ben hep Muggle’ların bizden korktuklarını düşünmüşümdür.” dedi genç bir seherbaz.

“Aslında bu duygular karşılıklı sanıyorum.” dedi Kingsley.

“O zaman,” dedi Alexia, “Muggle’lar kadar kalabalık olsaydı toplumumuz, o zaman, Muggle’ların arasında yaşamamız mümkün olur muydu?”

“O kadar çok büyücü olsaydı, ki yok, belirli sayıdaki mekanlara tıkılı kalmak istemeyecekleri bir gerçek tabi.” dedi Hermione.

“O zaman belki onları, daha hızlı ürememizi sağlayacak bir iksir bulmaları için kaçırmıştır!” dedi Alexia bulduğu fikirin doğru olduğuna inandığını belli eden ve etrafındakilerin şaşkın bakışlarını gördüğü anda silinen neşeli gülümsemesiyle. “Yani… biliyorsunuz… Paige bir iksir ustasıydı ve…”

Helena’nın melodik kahkahasıyla lafı yarım kalan Alexia, bu fırsatı sandalyesinde kaybolabilmek için kullandı.

“Ah!” dedi Helena gülmesi bitince, “Nerden aklına geldi böyle bir şey? Karnıma kramp girdi gülmekten.”

Gözlerini kurulayarak yerinde doğruldu ve bir anda gülümseyen yüzünde ciddi bir ifade belirdi. Kingsley’e dönerek:

“Aklıma geldi de Bakan Bey; Phoenix’in bu olayları üstlendiğine ilişkin kanıtın elinize nasıl geçtiğini söylemediniz?”

Tüm başlar merakla Kingsley’e döndü.

“Ben de tam bu konuya geliyordum, teşekkürler Miss Marin.” dedi Kingsley sıkıntıyla. “Bu sabah Bakanlık’taki odamda bir mektup buldum, yanında da bir adet anka tüyü vardı.”

Bölüm 8 – Altı Ay Önce…

Yaklaşık 6 ay önce, sıcak bir ağustos sabahında; Potterlar ve şaşmaz konukları Ted Lupin, Grimmauld Meydanı 12 Numara’da kahvaltı ederlerken; kahverengi bir baykuş, gagasında taşıdığı Gelecek Postası’yla, açık camdan içeri girip, Ginny Potter’ın önüne kondu. Baykuşun bacağına bağlı keseye biraz para koyan Ginny, Quidditch Ligi’yle ilgili gelişmeleri öğrenmek için direkt 17. sayfayı açıp, gazetenin arkasında kayboldu.

O sırada kahvaltı masasında oldukça hararetli bir tartışma baş göstermekteydi:

“Hayır diyorum sana. Ben seninle aynı odada kalmam. Kalmayacağım.”

“Sanki ben seninle aynı odada kalmaya çok meraklıyım bastıbacak!” dedi James kardeşine, “Büyükbabam seninle kalmam gerektiğini, çünkü Lily’nin Rose’la kalacağını söyledi. Louis ve Dominique de beraber kalacaklarmış.”

“O zaman Fred’le kalacağım. Seninle kalmak istemiyorum.” diye bağırdı Albus hıçkırarak.

“Beni dinlemiyor musun? Fred, Hugo’yla kalacak dedim sana.”

“O zaman salonda yatarım, yine de seninle aynı odada yatmam.” dedi isyankar bir tavırla Albus.

“Salonda da Roxanne, Molly ve Lucy’de beraber kalacaklar, başka da boş oda yok.” diye bağırdı James çileden çıkmışcasına, “Bir zahmet mantıklı davran da haftasonunu mahvetme!”

“Mantıktan bahsetmene çok şaşırdım James!”, dedi Ted sırıtarak, “Ben de hep senin mantık sınırları dışında yaşadığını düşünmüşümdür.”

“Şşşhh!” dedi James ona sessizce, “Bu aramızda kalsın Teddy.”

James, kardeşiyle tartışmasına dönerken, Ted Harry’e döndü ve onun konuşmalarını dinlemiş olduğunu gördü.

“Sen de, Büyükbaba’larının, “Tüm Torunlar Bir Olduk, Pikniğe Gidiyoruz” planındaki çatlakları görebiliyor musun?” diye sordu Harry.

“Merak etme, Molly de yanlarında olacak, kötü bir şey olmaz.”

“Merak etmemek elde mi?”

“Eğer istersen hafta sonunda Victoire’la ben, onlara katılabiliriz.”

“Ah Teddy!” dedi Ginny gazetesinin üstünden bakarak, “Bunu yaparsan çok memnun olurum.”

“Bu durumda gitmek zorundayım o zaman.” dedi Ted Harry’e sırıtarak, “Emir büyük yerden.”

Çocuklar masadan kalktıktan sonra, Harry’e gazeteyi uzatan Ginny;

“İlk sayfaya bir göz atmalısın.” dedi ve masayı toplamak için ayağa kalktı.

Omzunun üstünden, kendisiyle beraber okuyan Ted ile birlikte okudu Harry:

Yeterince Saklanmadık mı?

 

Sevgili Büyücü Halkı,

Muggle kovucu büyülerle donatılmış bir alanda mı ikamet ediyorsunuz? İşaretlenemez olduğunu bildiğiniz mekanlarda mı yaşamayı tercih ediyorsunuz? Güzel bir sahil havası almak için, kimliğinizden koparılıp Muggle giysileri giymek zorunda kalmaktan hoşlanmıyor musunuz? Toplumumuzun özelleştirdiği alanlar dışında gezmekten korkuyor musunuz?

Neden?

Muggle’ların, kendi aralarında yaşayan, ama sihirli bir dünyaya ait olan büyücülere göstereceği tepki mi sizi engelleyen? Ortaçağ’ı yeniden yaşama korkusu mu? Muggle ırkının sayıca üstünlüğü mü gözünüzü korkutan? Ya da (Mugglesever’seniz) Muggle’ları kötü/karanlık/pis büyücülere karşı koruma görevini kendiliğinizden üstlenmiş olmanız mı?

Hayır! Sizinki sadece alışkanlık!

Yaşadığımız çağda, Muggle’lar sihrin varlığına daha çabuk uyum gösterebilecek bir şekilde yaşıyorlar. Onlar zaman içinde; telefon (uzaktaki kişiyle konuşmaya yarayan bir muggle aracı), otomobil (bir muggle taşıma aracı), uçak (“uçan mugglelar” fikri her ne kadar garip gelse de, bu alet muggle’ların uçarak bir yerden bir yere gitmesine yarar) gibi gelişen teknolojilere (muggle’ların doğaya üstünlük kurmak için alet edevat üretmesini sağlayan bir tür bilim) ayak uydurmayı başardılar. Daha akıllı olanlarının, sihirin varlığı fikriyle baş edebilecekleri de artık düşünülebilir.

Sadece olasılıkları düşünmek, bizi bir yere götürmez!

Ortaya çıkıp, Muggle mahallelerinde, haberlerinde, gazetelerinde görünüp, varlığımızı bilmelerini sağlamalıyız. Ancak bu sayede, kapalı kaldığımız caddelerden, evlerden kurtulabilir ve özgürce yaşayabiliriz.

Üstelik Muggle’ların sihrin var olduğunu bilmesi, karanlık bir büyücünün hedefi olmalarını da engelleyebilir. (Her ne kadar bu olasılık oldukça düşük de olsa.)

Ben, Phoenix, size özgürlüğü vaat ediyorum. Size saklanmadan yaşayacağınız bir yaşamı, istediğiniz giysilerle istediğiniz yerlerde dolaşabilmeyi, Sihirli Yasal Yaptırım Dairesi’nde yargılanmadan istediğiniz Muggle önünde sihir kullanabilmeyi vaat ediyorum.

Size olduğunuz şey için korku duymadan yaşamayı vaat ediyorum.

Tek yapmanız gereken; beni desteklemek. Pişman olmayacaksınız.

Phoenix’

   Dönüp Ted’e bakan Harry, onun suratındaki şaşkınlık ifadesininin kendi suratındakinin aynısını yansıttığından emindi.

“Bu nedir şimdi?” dedi Ginny.

“En ufak bir fikrim yok. Sizce ona destek veren çıkar mı?”

“Belki sadece bir şakadır.”

“Bu bir şakaysa, yapan kişinin şaka anlayışı biraz kıtmış.” dedi Ginny, “Muggle’lar hakkında yazdıkları…”

“Pek Mugglesever bir hali yoktu, evet.” dedi Harry, “Muggle’ların iyiliğini düşünüyormuş gibi bir hava vermeye bile çalışmamış, o kadar bariz ki!”

“Hem,” dedi Ted, “Kim bu Phoenix?”

“Phoenix mi?” diye sordu o sırada mutfağa girmiş olan Lily gülümseyerek, “Anka kuşları ne kadar güzel yaratıklar değil mi anne?”

Bölüm 7 – Gelecek’e İzinsiz Girişler…

Yoğun sessizlik, yerini bir anda gürültülü fısıldaşmalara bırakmıştı. Herkes yanındakine eğilmiş, bu yeni bilgi hakkında fikir alışverişi yapıyordu.

Ron’un kaşları şaşkınlıkla havaya kalkmış, saçlarının içinde kaybolmuştu adeta ve Hermione Harry’e dönüp sordu;

“Ama… Harry! Nasıl… Nasıl olabilir ki?”

“Bilmiyorum.” dedi Harry.

Duydukları oldukça kafa karıştırıcıydı. Phoenix sadece bir propagandacıydı ona göre, belki biraz bir isyankardı, ama suçlu olamazdı. Daha fazlasını öğrenmeye ihtiyacı vardı. Gözlerini Kingsley’e dikti. Neler olduğunu anlayabilmesi için, onun daha fazla şey anlatmasına ihtiyacı vardı.

Kingsley bir süre konuşmadı ve salondakilerin, bu bilgiyi hazmetmelerini bekledi. Gürültü azalınca, boğazını temizleyerek konuşmasına devam etti:

“Ulaştığımız bu sonucun detaylarını ve bu sonuca nasıl ulaştığımızı öğrenmek istediğinizi biliyorum, ama önce Phoenix’ten bahsetmeliyiz biraz. Kim bu Phoenix?”

Salon dikkat kesilmişti.

“Eh!” dedi Kingsley, “Bu konuda hiçbir fikrimiz yok. Herhangi biri olabilir. Bakanlıkta veya şu an bu salonda bile olabilir, ama henüz onu kimse görmedi.”

Salondaki herkes, sanki yanında oturan kişi Phoenix olabilirmiş gibi sağına soluna kaçamak bakışlar fırlattı.

“Saklanma ve gizlilikteki yeteneği göz ardı edilemez bir gerçek. Oldukça zeki olduğunu da biliyoruz, yayınladığı makaleleri çoğunuz okumuşsunuzdur. Ve oldukça güçlü bir büyücü veya cadı olduğunu da kabul edebiliriz. Daha önce hiç kimse, onun yaptığı gibi, güçlü büyülerle korunan yerlere görülmeden girip çıkamadı.”

“Gelecek Postası!” dedi Büyülü Taşımacılık Dairesi’nden gelen kısa boylu, toplu bir cadı, herkes ona döndü:

“Gelecek Postası’na girip, günlük makaleleri nasıl değiştirdiğini bulamadık. Herhangi bir sihirli ulaşımla giriş yapılmamış; uç uç tozu, anahtar veya cisimlenme izi yok. Yani ön kapıdan elini kolunu sallayarak girmediyse, o binaya girmiş olamaz.”

“Binada şimdiye kadar hiç yabancı biri görülmemiş ama.” dedi genç ve atik bir seherbaz, arka sıralardan, “Belki de İmperius lanetiyle, yerine başka birini yollamıştır.”

“İmperius büyüsü yapılsa bile,” dedi Helena, “… Kimse ilk değiştirilen makaleden sonra, Gelecek’in baskı salonunun önüne yerleştirdiğimiz seherbazı atlatıp giremezdi. O odaya sadece Baş Editör girebiliyor ve onu Veritaserumla sorguya çekmiştik hatırlarsanız. İmperius laneti yapılmış olamaz.”

“Ben o oda önünde nöbet tuttum ve kimseyi görmedim.” dedi kır saçlı, yaşlı bir seherbaz, “Görünmezlik pelerini veya Hayalbozan Büyüsü kullansalar bile anlardım.”

Odada yeniden sessizlik olmuştu. Herkesin, Gelecek’e girmek için alternatif yollar olup olmadığını düşündüğünü biliyordu Harry. Zaten haftalardır tek konuştukları konu buydu ve hala yerlerinde sayıyorlardı.

6 ay önce, Phoenix lakaplı biri, Gelecek Postası’na gizlice girmiş ve tüm ilk sayfayı kaplayan bir ilanı Gelecek’e basmıştı. Dağıtılan baskıları gören Baş Editör, baskı odasında bir adet Anka Kuyruk Tüyü’nden başka bir şey bulamamıştı. Önce bir şaka gibi görünse de, sonraki haftalarda da bu gizli girişler ve imza niyetine bırakılan tüylerin bulunması tekrarlanınca, Gelecek Postası Baş Editör’ü, Bakanlık’a mektup yazarak koruma istemişti.

Yaklaşık 4 hafta önce bu izinsiz makaleler kesilince, Büyücü Toplumu, bunun aptalca bir girişim olduğunu söyleyerek ve herhalde Bakanlık’ın bu makaleleri basan kişiyi yakaladığını sanarak normal hayatına geri dönmüş ve Phoenix ismi bir şaka olarak kalmıştı. Oysa ki, Bakanlık değil onu yakalamak, kim olduğunu bile bilmiyordu.

Bölüm 6 – Yeni Bir Haber…

“Teşekkür ederim Mr. Weasley.” dedi Kingsley, yeniden yerine oturmuş olan Percy’e. Salona hitap ederek;

“Her şeyden önce, toplantı çağrımı kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. Bu toplantıyı ofislerden birinde yapmak yerine, sadece gelmesini gerek gördüğüm birkaç cadı ve büyücüyle, koruması güçlü bir salonda yapmak istedim. Çünkü…” cümlesini bitirmeden önce derin bir nefes aldı Kingsley, “…çünkü bir süredir huzursuzluk yaratan son olaylar hakkında, yani Deborah O’Dowd , Samuel Paige, Isaac Singh’in arkalarında hiçbir iz bırakmadan kaybolmaları hakkında yeni bilgiler ele geçirdik. Bildiğiniz gibi bu kişiler…”

Kinsley, kaybolan kişilerin kısa geçmişini anlatırken; Harry odadaki diğer kişilere göz attı. Seherbazların çoğu, haftalardır kafa yordukları bütün bu detayları bilmelerine rağmen, dikkatle dinlemeye devam ediyorlardı.

Diğer bakanlık çalışanları; ilk defa detayları öğrenmelerine izin verilen bu konuyu dinlerken, Kingsley’in konuşmasının gerekli yerlerinde nefeslerini tutup, gerekli yerlerinde kaşlarını çatarak tepki veriyorlardı.

Yanında oturan Hermione, küçük bir deftere hızlı hızlı not alıyordu. Aynı onun gibi, en önden ikinci sırada Alexia da not almakla meşguldü; ama Hermione’nin düzenli notlarına kıyasla, Alexia notlarını biraz pis tutuyor, mürekkep almak için tüy kalemini hokkasına her daldırışında etrafa mürekkep damlaları saçılıyordu.

Ron, gözlerini tavana dikmiş, Hermione’nin hemen diğer tarafında oturuyordu ve arada Hermione’nin tüy kalemine karanlık bakışlar atıyordu.

Ron’un 6 sıra yanında, Dawlish’in 3 sıra önünde; Helena, sandalyesinde bacak bacak üstüne atmış, uzun-koyu kızıl saçlarının uçlarını parmakları arasında çeviriyor ve Kingsley’e bakmıyordu; ama Harry onun her kelimeyi duymak için dikkat kesildiğini biliyordu.

“… işte bu yüzden, Gelecek Postası’na olayları duyurmaları için izin vermemize rağmen, detaylar hakkında herhangi bir açıklama vermedik. Çünkü; bunları yapan kişi veya kişilerin, haklarında ne kadar bilgi sahibi olduğumuzun bilinmesini istemedik… Aslında daha doğrusu, elimizde kendilerine ait hiçbir bilgi olmadığını öğrenmelerini istemedik.” dedi Kingsley.

Harry, Kingsley’in acı çeken yüzüne baktı. Çok iyi biliyordu ki, o da kendisi gibi, büyücü toplumundan bilgi saklanmasından hoşlanmıyordu. Geçmişte; Bakanlık, tüm bilgi dağılımını engellemiş ve kendi sonunun hazırlanmasına neden olmuştu. Kingsley başa geldiğinde, büyücü toplumunun, gerçekleşen her olaydan haberi olacağına söz vermişti; ama şimdi kendi verdiği sözün arkasında duramamak ona oldukça zor geliyordu.

Harry ona, zamanında Dumbledore’un kendisine söylediği bir sözü söylediğinde, Kingsley içini çekip, başını onaylarcasına sallamış ve o günden sonra bu yeni tutumunda daha kararlı görünmeye başlamıştı. “En iyilerimiz bile bazen tükürdüğünü yalamak zorunda kalabilir.” demişti Dumblodore Harry’e.

“…ama bu yeni bilgi ışında,” diyerek konuşmasını sürdürdü Kingsley, “…büyücü toplumuna ulaştırabileceğimiz ve onları uyarabileceğimiz birtakım gelişmeler var.”

Salonda çöken sessizlik yoğundu, adeta katıydı; kimse konuşmuyor, yeni bilgilerin tek kelimesini kaçırmak istemiyordu. En önde Alexia’nın, mürekkepli burnunun üzerinden Kingsley’e odaklanmış gözlerini, yanında Hermione’nin tüy kalemini sıkıca tuttuğunu ve Ron’un tavana bakmayı kesip, yerinde doğrulduğunu görebiliyordu Harry. Kendisi de, farkında olmadan, oturduğu sandalyenin ucuna kadar kaymıştı.

“Bütün bu suçları üstlenen biri çıktı.” dedi Kingsley usulca, “Phoenix, tüm suçları üstlendi.”

Bölüm 5 – Toplantıya Başlarken…

3 numaralı Mahkeme Salonu, 20 kadar seherbaz, Sihir Bakanı ve asistanları, Esrar Dairesi’nden birkaç ciddi görünüşlü büyücü, Büyülü Taşımacılık Dairesi’nden kısa boylu, toplu bir cadı ve Hermione dışında hemen hemen boştu. Kapı arkasından yavaşça kapanırken, Harry Kingsley’e doğru ilerledi.

“Bu kadar kişi için Mahkeme Salonu açmak gerçekten gerekli miydi Bakanım? Herhangi bir ofise sığabilirdik.” dedi.

“Burayı seçme nedenim büyüklüğü değildi Harry.” dedi Kingsley kalın, derin ve telaşsız ses tonunuyla, “Mahkeme Salonları’nda eski bir koruma sihri mevcuttur. Sinsi dinleme büyülerini ve benzer çalışma prensibine bağlı büyüleri geçersiz kılar. Bu sayede, toplantımızın gizlilik içerisinde yapılacağını garanti etmiş olacağız.”

“Ama sanıyorum ki, buradan çıkan herhangi bir büyücüden bilgi almak için yapılacak büyüleri engellemeyecektir.” dedi Harry.

“Korkarım haklısın Harry.” diyerek iç çekti Kingsley, “Ama şu an içten bir tehdit altında olabiliriz, o yüzden kullanabileceğimiz tüm gizliliği kullanmanın yararlı olacağını düşündüm. Şimdi kendine bir yer bulursan Harry, başlasak iyi olur.”

Harry yüksek sıraların arasında ilerleyerek, kendini Hermione’nin yanına attı.

“Bakan seni neden çağırmış. Sihirli Yaratıkların Düzenlenmesi ve Denetimi Dairesi’ni ilgilendiren bir gelişme mi var?” dedi ona.

“Ah, şey! Aslında ben de şaşırdım beni bir seherbaz toplantısına çağırınca, ama Bakan dedi ki Harry…” bu sırada Ron’a bir göz atarak, ”… bizim eski takımımızı bir arada görmek istiyormuş.”

“Nedense, bu bilgi içimi pek rahatlatmadı” dedi Ron, “Sorunun ne kadar büyük olabileceğini düşünmeye korkuyorum.”

“Kötü bir şey olsa önceden haberimiz olurdu Ron.” dedi Hermione rahatlatmak istercesine kolunu okşayarak.

Ama Ron, yüzü kül rengi, herhangi bir tepki vermeyerek, şimdi Sihir Bakanı’nın 1. asistanı olan kardeşi Percy’nin bir takım parşömenleri incelediği ve içeriklerine göre dizdiği kürsüye bakmaya devam etti.

Göz ucuyla onu gözleyen Harry, Hermione’ye doğru eğildi ve kulağına fısıldadı;

“Ron’un nesi var.”

Hermione çabucak Ron’un dinleyip dinlemediğine göz atıp, ağzının kenarıyla;

“Belli değil mi Harry! Korkuyor.” dedi.

“Korkuyor mu!” diye, gereğinden yüksek bir sesle tekrarlayan Harry, Ron’un duymadığından emin olduktan sonra;

“Korkuyor mu?” diye sordu usulca, “Ama neden?”

“Eh işte. Biliyorsun. Lord Voldemort’tan beri çok önemli bir karanlık olay olmadı sihir dünyasında. Bu zamana kadar seherbazlar genelde küçük işlerle uğraştılar, bir iki hırsızlık, birkaç karanlık nesne olayı… Şimdi bu kaybolmalar pek hayra alamet değil ve Ron’un içten içe korkmasına sebep oluyor. Benimle konuşmadı bu konuda, ama bu işi seçmekle iyi yapıp yapmadığını düşündüğüne emin sayılırım.” dedi Hermione.

Bir süre düşünen Harry;

“Yoksa o yüzden mi cisimlenmede problem yaşamaya başladı?”

“Evet, sanıyorum konsantrasyonunu kaybediyor, odaklanamıyor. Evde de öyle, bazen dalıp gidiyor. Hatta geçen gece, elinde tek bacağına geçirdiği pijamasıyla, odanın duvarına dalmış halde yakaladım.”

“Ama bu çok ciddi Hermione, belki de onunla konuşmalıyım.”

“Bence bir süre kendi haline bırakmalıyız Harry.” dedi. “O bizimle konuşmak isteyene kadar en azından.”

Harry itiraz etmek için ağzını açmıştı ki, Percy Weasley öksürerek;

“Bayanlar baylar, dikkatinizi verirseniz; Sihir Bakanı.” diyince ne söyleyeceğini unuttu ve kürsüye çıkan siyahi büyücüyü daha iyi dinlemek için oturduğu yerde öne kaydı.

Bölüm 4 – Geciken…

Büro kapısı, salona inmekte olan son seherbazın, kollarına olay yeri inceleme raporlarını doldurmuş, önünü görüp görmediği oldukça şüpheli olan Alexia’nın, arkasından kapanacakken, bir anda savrularak ardına kadar açıldı.

“Özür dilerim.” diye koridora seslendi içeri giren adam, “Bak orada bir tane daha var, kusura bakma, acelem vardı. Ah! Harry buradasın! Acele ediyordum. Uyuyakalmışım. Ona çarptım. Gülmesene!”

Harry, Ron’un sakarlığına kasıklarını tutarak gülüyordu. Ron’un içerlemiş ifadesini görünce, yastık desenli yüzüne bakmamaya çalışarak;

“Tamam. Özür dilerim, ama komikti.” dedi sırıtmasına hakim olamayarak.

Ron, onun ciddi olup olmadığından emin olmak için yüzüne baktı bir süre, sonra;

“Eh haklısın! Oldukça gerzekçeydi.” dedi kendisi de gülerek.

“Geç kaldın. Sabah Hermione’yle karşılaştım. Seni uyandırdığını söyledi.”

“Uyandırdı tabi ki… Ama o gidince yeniden uyumuşum. Gerçekten üzgünüm.” dedi kızararak.

“Sorun değil, raporlarını bitirmeni ben istemiştim, ama tüm gece uyanık kalmak zorunda değildin. Çok da geç kalmadın, daha toplantıyı yapmadık zaten.”

“Ah! İyi o halde.” dedi Ron yakınlardaki bir sandalyeye çökerek. “Atriyum boyunca koşmak zorunda kaldım. Oldukça gerilerdeki bir şömineden çıkmak zorunda kaldım da.”

“Cisimlen-“

“Bir daha Atriyum’da cisimlenmeyeceğimi söyledim sana.” dedi bir konuyu kapatır gibi, “Hele o at-adamın üstüne cisimlendiğim günden sonra…”

Sesi alçalarak cümlesini bitiren Ron’a anlayışlı bir bakış atan Harry;

“Aslında senin suçu-“

“Bu konuda konuşmayalım, tamam mı?”

“Şey, peki. Madem istemiyorsun.”

“Herkes nerede?” diye sordu Ron, Büro’ya göz atarak. “Toplantı yapacağız sanıyordum.”

“Evet toplantı yapılacak, ama aşağıdaki salonlarda.”

Ron’un ağzı açık, şaşkın ifadesine bakarken omuzlarını silken Harry;

“Kingsley öyle istedi.” dedi.

“Dün gece bir şey mi oldu yoksa?” dedi Ron.

“Hayır. Yine diğerleriyle aynıydı her şey. Henüz hiçbir kanıt bulamadık. Olayı üzerine alan da yok. Bekliyoruz.”

“O halde?”

“Sanırım Kingsley bizlerle konuşmak istedi ya da belki eline bir kanıt geçmiştir. Bilmiyorum. Benimle temasa geçmedi dünden beri.” dedi Harry, azıcık da olsa içerlemesini bastıramayarak.

“O zaman gidelim de öğrenelim, konu neymiş.” dedi Ron ayağa kalkarak.

İkisi birden Büro’dan çıkıp, onları 10. kata götürecek asansörlere doğru yürümeye başladılar.

Bölüm 3 – Büro…

Harry, bölmelere ayrılmış geniş Büro’ya girerken, bölmelerin kapılarından çeşitli başlar  uzanıp ona seslendiler.

“Günaydın efendim.”

“Günaydın Potter.”

“Günaydın.”

“Hey Potter! Masana istediğin parşömenleri bıraktım.” …

Harry her bir seherbazla  ayrı ayrı selamlaşıp, sonunda kendi bölmesine ulaştı. Çantasını; ufak bir parşömen yığını, birkaç mektup, büyüklü küçüklü altı kadar resim çerçevesi, üç ağır ve eski görünümlü kitap, bir tüy kalem ve bir yığın temiz parşömenle dolu olan masasının yanındaki ufak askıya asarak masasına oturdu.

Kafasını kaldırıp kapıya baktığında, Büro girişinde karşılaştığı cadının, peşi sıra gelmiş olduğunu gördü.

“Bana bir haberin mi var Helena?” diye sordu.

Umursamaz bir tavırla kapıya yaslanmakta olan cadı, düşünceli düşünceli;

“Sence Bakan niye toplantımıza dahil olmak istedi?” dedi Alexia’yla olan konuşmasını dinlediğine dair bir özür belirtisi göstermeden, “Zaten senin her toplantımızdan sonra Bakan’a rapor verdiğini sanıyordum.”

“Veriyorum, ama sanırım Bakan’nın bu konuda söyleyecek şeyleri var ve kendisini dinlememizi istiyor.”

“Sence başka bir şey olmuş olabilir mi? Biliyorsun Phoe-“

“Saçma nutuklar atıp ortalığı velveleye veren bir deliden daha önemli son zamanlarda olan kaybolmalar Helena.” dedi Harry sabırsızca, “…ve sen de bunu herkesten iyi biliyorsun sanıyordum.”

“Evet, ama-“

“Bakan her ne konuda konuşmak istiyorsa, onun Phoenix’le alakası olduğunu sanmıyorum.” dedi, bu sefer sesinin tonunu ayarlayarak, “Bir seherbaz olarak, her zaman olaylar arasında bağlantı kurmaya çaba harcadığını biliyorum Helena ve bu yönünden oldukça memnunum, ama bu iki olayın bağlantılı olduğun dair hiçbir kanıt yok.”

“Peki…” dedi cadı, biraz bozulmuş görünüyordu.

Ona fazla sert çıkışıp çıkışmadığını düşünmekte olan Harry, cadının yüzü bir anda mutlulukla parlayınca şaşırdı. Uzun saçlarını havalı bir şekilde arkasına savuran kadın, şımarık bir edayla gülümseyerek;

“Peki, Dawlish’i ne zaman azarlıyorsun?” dedi.

Önce kızacak gibi kaşlarını çattı Harry, ama sonra o da gülümsedi;

“Sanırım toplantıya inmeden yapsam iyi olacak.”

Bölüm 2 – Bir Değişiklik…

Harry, Seherbaz Bürosu’na giden 2. kat koridorunda yürürken, arkasında telaşlı ayak sesleri duydu. Dönüp baktığında; kumral, örgülü saçlı, bol çilli, ufak tefek, yeni mezun Seherbaz’lardan Alexia Arden’in koşarak yaklaşmakta olduğunu gördü.

“Dikkat et, düşeceksin. Henüz vakit erken. Geç kalmadın.” dedi gülümseyerek.

Kadın kendisine yetişebilsin diye yavaşlamıştı.

“Hayır, geç kalmadım efendim, biliyorum. Yarım saat önce geldim aslında.” dedi Alexia nefes nefese. “Bakan Bey, ofisine Büro’dan birinin gönderilmesini istemiş, Mr. Dawlish beni gönderdi.”

“Hmm… Dawlish senden bunu yapmanı mı istedi, yoksa sen mi gönüllü oldun?”

“Şey…” dedi kadın, yanakları kızararak, “Aslında ben istememiştim, ama yenilerin ayak işleri yapmasının adetten olduğunu söyledi.” dedi sesi yavaşça azalarak.

Harry ona anlayışla baktı.

“Bir dahaki sefere; Dawlish’e, poposunu kaldırıp işlerini kendisinin yapması gerektiğini söyle. Bunu benim söylediğimi de eklemeyi unutma.”

“Şey… Peki efendim.” dedi gözleri mutlulukla parlayarak. “Teşekkürler.”

“Bir şey değil. Peki Bakan tam olarak ne istiyormuş?”

“Ah! Unuttum. Sizi bulmamı ve bugünkü olağan Seherbaz toplantımıza kendisi dahil birkaç kişinin daha katılacağını söylememi istedi. Bir de; toplantıyı daha büyük bir yerde yaparsak iyi olabilirmiş. 10. kattaki salonlardan birini seçmenizi rica etti.”

Harry durdu.

“Mahkeme salonları mı? Niye o kadar büyük bir yere ihtiyacımız var? Tam olarak kaç kişi daha katılacakmış bu toplantıya?”

“Şey… Bakan Bey belli bir sayı vermedi. Tüm söyledikleri bu kadardı.”

Harry’nin düşünceli ifadesini süzen kadın;

“Sanıyorum son olaylar hakkındaki teorileri birinci elden duymak istiyor. Hani… biliyorsunuz… kaybolmalar.” dedi, son kelimede fısıldayarak.

“Peki sağol Alexia.” dedi Harry, “Geri gidip boş salonlardan birini açtırsam iyi olacak o halde.”

“Ben giderim efendim.” dedi kadın hevesle ellerini birbirine vurarak.

“Şey! Peki, madem kendin teklif ediyorsun… Gidip salonlardan birini açtırabilirsen sevinirim.”

“Hemen gidiyorum efendim.” dedi Alexia ve asansörlerin yönüne koşmaya başladı.

Kadının arkasından endişeli gözlerle izleyen Harry, Seherbaz’dan çok büro asistanına benzeyen kadının, bu işin üstesinden nasıl geleceğini merak etmekten alamadı kendini.

“Çok genç, tecrübesiz ve geleceğinden habersiz; ama yine de oldukça azimli, mutlu ve aptal, değil mi?” dedi melodik bir ses Harry’nin arkasında.

Harry arkasına dönüp, Seherbaz Bürosu girişinden kafasını uzatmış gülen kadına baktı.

“Hepsi ilk geldiklerinde dediğin gibi olurlar Helena.” dedi, “Kendini hatırlamıyor musun?”

“Ben de aptaldım, bu işe başlamayı seçtiğim için, ama asla onun kadar çocuksu değildim ve kaybedebileceklerimin bilincindeydim.” dedi kadın, hala gülümsüyordu.

“Eh! O konuda haklısın. Kararlı ve gözü yıldırılamaz bir aptaldın.” dedi Harry, şimdi o da gülümsüyordu.

“Doğru söze ne denir.” diyerek melodik kahkahalarından birini savurdu kadın ve Harry içeri girebilsin diye geri çekildi.

Bölüm 1 – Bakanlık’ta…

Uzun boylu adam, arkasında pelerini dalgalanarak; uzun, siyah mermerden salonda yürüyordu. İki yanında sıralanmış şöminelerde, zümrüt yeşili alevler arasında dakika başı beliriveren ve içinde yürüdüğü kalabalığa karışan insanların farkında bile değildi.

Elinde tuttuğu gazeteye burnunu gömmüş, önüne bile bakmadan yürümekteyken, kulağına adının çalınmasıyla bir anda durdu. Onun ani duruşunu kestirememiş, ufak tefek bir büyücü adama çarptı ve kollarındaki bir metrelik parşömen tomarları salon zeminine düşüp, yuvarlanarak kalabalıktan birkaç kişinin takılıp düşmesine neden oldu.

“Özür dilerim.” dedi adam, “Accio parşömen.”

Parşömen tomarları, bir yığın halinde uçarak gelip adamın kollarına kondu, onları ufak büyücüye uzattı.

“Ah! Sağolun Mr. Potter. Sihirsel İşbirliği Dairesinin yıllık toplantı raporları.” dedi tomarları göstererek. “Depoya götürüyordum.”

“Oldukça fazlaymış.”

“Tez tekrar tüyü kullanıyoruz, en ufak öksürüğü bile not alıyor.” dedi büyücü, sesini alçaltarak ekledi, “Dikkatle okunursa, Mr. Polish’in toplantıda kaç kere burnunu karıştırdığının sayısı bile hesaplanabilir. Hahaha…” diyerek içten bir kahkaha atan büyücü, ona sırıtmakta olan Harry’e el sallayarak büyücü kalabalığında gözden kayboldu.

Bu garip espri anlayışı karşısında bir anlık gaflete düşen Harry, niye durduğunu hatırladı. Biri kendisine seslenmişti. Kalabalığa bir göz attığında onu gördü. Elinde bugünün Gelecek Postası’yle kendisine doğru koşa koşa geliyordu.

“Günaydın.”

“Günaydın Hermione.”

“Gördün mü? Bugünkü Gelece-“

“Evet, evet biliyorum. Aslında dün gece Kingsley’den bir uyarı aldım ve dosdoğru olay yerine gittim.”

“Eeee?” dedi Hermione.

“Eee’si, yine aynı şeyler. Evde herhangi bir çarpışma izi yok. Tüm kişisel eşyalar evde bırakılmış. Komşular günlerdir görmemişler. Sanki bir anda ortadan yok olmuş gibi.”

“Bununla kaç oldu? Üç mü?”

“Evet. Üstelik henüz ortak bir nokta da bulamadık. Olduğundan da şüpheliyiz… Tabi ki göz ardı etmeyeceğiz bu olasılığı.” diye tamamladı cümlesini Hermione’nin bakışını görünce.

Salona bir göz attı.

“Ron nerede bu arada?”

“Dün akşam raporlarını bitirmek için Bakanlık’ta kalmış. Uyandırdım, ama biraz geç gelebilir Harry. Haberin olsun.”

“Tamam.”

“Ah!” dedi Hermione saatine bakarak, “Bakan’la bir görüşmem var, hemen gitmeliyim. Sonra görüşürüz Harry.”

“Görüşürüz.” Diyerek el salladı Harry ve ofisine gitmek için asansörlere doğru ilerledi.